Teknoloji Geliştirme Bölgeleri

TEKNOLOJİ GELİŞTİRME BÖLGELERİNE GETİRİLEN YENİLİKLER

Soner ALTAŞ

Dünya Gazetesi, 3 Temmuz 2010

Bilindiği üzere, ülkemizde teknoparklar 6 Temmuz 2001 tarihli ve 24454 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu ile yasal statüye kavuşturulmuş ve yeni teknoloji geliştirme bölgelerinin kurulmasının da önü açılmıştır. Yasanın yürürlüğe girmesinden önce ülkemizde iki adet teknopark bulunmakta idi. Bunlardan, 1 Eylül 1998 tarihinde Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın onayı ile teknopark olarak kurulan ODTÜ (Orta Doğu Teknik Üniversitesi) Teknokent Teknoparkı, 4691 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesiyle birlikte teknoloji geliştirme bölgesi statüsüne kavuşarak ülkemizin ilk teknoloji geliştirme bölgesi olmuştur. O tarihlerde faaliyet gösteren diğer teknopark ise TÜBİTAK-Marmara Araştırma Merkezi Teknoparkı idi.

Aralık 2009’a gelindiğinde ise Ankara’da 6, İstanbul’da 5, Kocaeli’de 3, İzmir, Konya, Antalya, Kayseri, Trabzon, Adana, Erzurum, Mersin, Isparta,Gaziantep, Eskişehir, Bursa, Denizli, Edirne, Elazığ, Sivas, Diyarbakır, Tokat, Sakarya, Bolu, Kütahya, Samsun ve Malatya’da birer adet olmak üzere kuruluşu gerçekleşen Teknoloji Geliştirme Bölgelerinin sayısı 37’yi bulmuştur. Ancak, halihazırda bu teknoloji geliştirme bölgelerinden sadece 26’sında faaliyete geçilmiştir. Faal olan bu bölgelerde, Nisan 2010 tarihi itibariyle, 53’ü yabancı olmak üzere 1.364 firma bulunmakta, 11.918 kişi istihdam edilmekte (9.396 adedi Ar-Ge, 2.522 adedi destek personeli)dir. Yine, bu bölgelerde, 6.238 adet proje tamamlanmış, 540 milyon dolar ihracat gerçekleştirilmiş, yabancı firmalarca 450 milyon dolar yatırım yapılmış ve 297 adet patent başvurusu yapılıp tescil ettirilmiştir. Rakamlar, bu yönüyle, teknoloji geliştirme bölgelerinin ve ülkemizin geleceği açısından umut vericidir. Bununla birlikte, 2010 yılı Dünya Bankası verilerine göre, ülkelerin gerek kişi başına düşen millî gelirleri açısından gerekse bilim ve teknolojiye yatkınlık ve yararlanma indeksleri açısından ülkemiz, kişi başına düşen millî gelire göre 63’üncü sırada, bilim ve teknolojiye yatkınlık ve yararlanma indeksi dikkate alındığında 69’uncu sırada, son teknolojiye uyumluluk açısından 47’nci sırada yer almaktadır.

Bu veriler dikkate alındığında, sanayi alanında gelişmeyi sağlamak için yasal engellerin kaldırılması ve gerekli tedbirlerin alınması zarureti hasıl olmuştur. Yine, Anayasa Mahkemesi’nin 16/10/2003 tarihli ve 2003/92 sayılı kararı ile 4691 sayılı Kanunun yönetici şirketin kamu yararı gerekçesi ile kamulaştırma yapma yetkisi ile ruhsat ve izinlerin yönetici şirket tarafından verilmesine ilişkin düzenlemeleri iptal etmesi sonrasında ortaya çıkan hukuki boşluğun giderilmesi ihtiyacı, 4691 sayılı Kanunda değişiklik yapılmasını gerekli kılmıştır. Bu amaçlarla hazırlanan Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nun gündemine alınmıştır. Peki, sözkonusu tasarı, teknoloji geliştirme bölgeleri için ne gibi değişiklik ve yenilikler öngörmektedir?

Öncelikle, 4691 sayılı Kanunda yer alan tanımlar, tanım birliğinin sağlanması amacıyla Frascatı ve Oslo klavuzlarına uygun olarak yeniden düzenlenmiş, tanım kargaşasını ortadan kaldırmak için Araştırma ve Geliştirme Faaliyeti (Ar-Ge), Yenilik, Kurucu Heyet ve Yazılım tanımları yeniden yapılmış; diğer yandan da Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu’nda eksikliği tespit edilen Ar-Ge Personeli, Araştırmacı, Teknisyen, Destek Personeli, Kuluçka Merkezi (İnkübatör), Teknoloji Transfer Ofisi ve Teknolojik Ürün tanımları ilave edilmiştir. Merak edenler için hemen belirtelim: Tasarıya göre “kuluçka merkezi”, “özellikle genç ve yeni işletmeleri geliştirmek amacıyla; girişimci firmalara ofis hizmetleri, ekipman desteği, yönetim desteği, mali kaynaklara erişim, kritik iş ve teknik destek hizmetlerinin bir çatı altında tek elden sağlandığı yapılar”, “teknoloji transfer ofisi(TTO)” ise “teknoloji geliştiricisi AR-GE kurum ve kuruluşları ile teknoloji kullanıcısı sanayi şirketleri veya diğer teknoloji ya da AR-GE kurum ve kuruluşları arasında bilgilendirme, koordinasyon, araştırmayı yönlendirme, yeni AR-GE şirketlerinin oluşturulmasını teşvik etme, işbirliği geliştirme, fikri mülkiyet haklarının korunması, pazarlanması, satılması, fikri mülkiyetin satışından elde edilen gelirlerin yönetilmesi konularında faaliyet gösteren yapı” olarak tanımlanmaktadır. Kanunda yapılacak değişiklik ile kuluçka merkezi inşası da destek ve muafiyetler kapsamına alınacaktır.

Yine, Tasarıda, teknoloji geliştirme bölgelerinin imar planları ile uygulama projelerinin Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından onaylanması ve Bölgede yapılacak tesislerin inşası ile ilgili ruhsat ve izinlerin de bu Bakanlık tarafından verilmesi; Hazineye ait arazilerin Teknoloji Geliştirme Bölgesi yönetici şirketine ilk yıl bedeli olarak emlak vergi değerinin yüzde üçü bedelle tahsisinin sağlanması; Bölgenin kuruluşu için gerekli olan finansal yeterlilik kriterinin getirilmesi; Bölge yönetici şirketi ve Bölgede faaliyet gösteren firmaların Kanunun temel amacına uygun faaliyet göstermelerine ilişkin etkin bir denetim ve performans kriterleri sisteminin getirilmesi öngörülmektedir. Dolayısıyla, Bölge içerisinde yer alan Hazine’nin özel mülkiyetinde veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan taşınmazlar üzerinde irtifak hakkı tesisinin veya kullanma izni verilmesinin talep edilmesi halinde, Maliye Bakanlığı tarafından; yönetici şirket lehine bedeli karşılığında irtifak hakkı tesis edilecek veya kullanma izni verilecektir. Tesis edilecek irtifak hakkı veya verilecek kullanma izninin ilk yıl bedeli, yatırım konusu taşınmazın emlak vergi değerinin yüzde üçü olarak öngörülmektedir ve irtifak hakkı tesis edilen ve kullanma izni verilen bu taşınmazlar üzerinde yapılacak faaliyetlerden hasılat payı alınmayacaktır. Ayrıca, bu yüzde üçlük irtifak hakkı veya kullanma izni bedeli, iller itibariyle farklı olarak uygulanabilecek ya da maliye bakanlığı tarafından sıfıra kadar indirilebilecektir.

 

Tasarı ile getirilen bir diğer değişiklik, bölge ile ilgili başvuruları değerlendiren ve bölge kuruluşu için uygun görüşü gereken Değerlendirme Kurulu’na Maliye Bakanlığı’ndan da bir temsilcinin alınmasıdır. Mevcut düzenlemede olduğu üzere, teknoloji geliştirme bölgelerinde ihtiyaç duyulacak araziler 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu hükümlerine göre sağlanabilecektir. Ancak, kamu yararı kararı, yönetici şirketin başvurusu üzerine Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından verilecektir.

Mevcut yasada “Bölgeler, Değerlendirme Kurulunun uygun görüşü ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile tespit edilir ve Resmi Gazetede yayımlanır.” hükmü yer almakla birlikte, Tasarıda, “bölgeye ek alan katılmasına ya da bölge sınırı değişikliğine” de aynı prosedürle karar verileceği ve bu kararların da Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmesi öngörülmektedir. Yine, mevcut düzenlemeye göre, yönetici şirkete Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğine bağlı odalar ve borsalar, yerel yönetimler, bankalar ve finansman kurumları, yerli ve yabancı özel hukuk tüzel kişileri, AR-GE ve teknoloji geliştirme ile ilgili vakıf ve dernekler, ilgili kamu kuruluşları ve ihracatçı birlikleri kurucu yahut sonradan ortak olabiliyor iken, Tasarının yasalaşması ile birlikte Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Birliği’ne bağlı esnaf ve sanatkarlar odaları, birlikleri ve federasyonları, AR-GE ve teknoloji geliştirme ile ilgili kooperatifler de yönetici şirkete ortak olabileceklerdir.

Tasarı ile yerel yönetimlerin yönetici şirkete ortak olması da kolaylaştırılmakta ve bunların başkaca bir işleme gerek kalmaksızın kendi meclis kararına binaen yönetici şirkete ortak olmalarına imkan sağlanmaktadır. Yönetici şirket için öngörülen bir diğer değişiklik de, yönetici şirket genel müdürlüğü üst yönetimine atanacaklarda aranacak niteliklerin yönetmelikle belirlenecek olmasıdır. Yine, Yönetici şirket ortaklarından; üniversiteler, yüksek teknoloji enstitüleri ya da kamu AR-GE merkez veya enstitüleri, yönetici şirkete taahhüt ettikleri sermaye payını döner sermaye gelirlerinden ödeyebileceklerdir.

Diğer yandan, mevcut Yasa, sadece kamu kurum ve kuruluşları ile üniversite personelinden teknoloji geliştirme bölgelerinde yer alan faaliyetlerde araştırmacı personel olarak hizmetine ihtiyaç duyulanlara, çalıştıkları kuruluşların izni ile sürekli veya yarı zamanlı olarak çalışma imkanı tanıdığı halde, tasarı ile birlikte, araştırmacı personel yanında, idari personel olarak hizmetine ihtiyaç duyulanlar da, kurumlarının izni ile sürekli ya da yarı zamanlı olarak teknoloji geliştirme bölgelerinde çalışabileceklerdir.

Tasarıya göre, teknoloji geliştirme bölgelerindeki faaliyetlere 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu, 832 sayılı Sayıştay Kanunu ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu hükümleri uygulanmayacaktır.

Tasarıda teknoloji geliştirme bölgeleri için öngörülen en önemli değişiklik ise, vergi teşviklerinin sürelerinin uzatılmasına ve bazı teşviklerin daha açık bir şekilde düzenlenmesine ilişkindir. Zira, Tasarı ile, teknoloji geliştirme bölgesinin yönetici şirketlerinin Kanun kapsamında elde ettikleri kazançlar ile bölgelerde faaliyet gösteren gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin bölgedeki yazılım ve AR-GE faaliyetlerinden elde ettikleri kazançlara ilişkin gelir ve kurumlar vergisi istisnasının, 5746 sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanunla paralellik sağlamak üzere, 31/12/2013 tarihinden 31/12/2023 tarihine kadar uzatılması öngörülmektedir.

Böylece, Bölgede çalışan; araştırmacı, yazılımcı, AR-GE ve destek personelinin bu görevleri ile ilgili ücretleri 31/12/2023 tarihine kadar her türlü vergiden müstesna olacaktır. Ücreti gelir vergisi istisnasından yararlanan kişilerin bölgede fiilen çalışıp çalışmadığını yönetici şirket denetleyecektir. Ancak, Bölgelerde yer alan girişimcilerin yürüttükleri AR-GE projesi kapsamında çalışan AR-GE personelinin, bölgede yürüttüğü görevle ilgili olarak yönetici şirketin onayı ile Bölge dışında geçirmesi gereken süreye ait ücretlerinin bir kısmı gelir vergisi kapsamı dışında tutulacak ve kapsam dışında tutulacak ücret miktarı, Maliye Bakanlığı’nın uygun görüşü alınarak hazırlanacak yönetmelikle belirlenecektir. Yönetici şirketin onayı ile bölge dışında geçirilen sürenin bölgede yürütülen görevle ilgili olmadığının tespit edilmesi halinde, ziyaa uğratılan vergi ve buna ilişkin cezalardan ilgili işletme sorumlu olacaktır.

Tasarıda, yönetici şirkete tanınan damga vergisi ve harç muafiyeti de açıklığa kavuşturulmaktadır. Zira, 4691 sayılı Kanunun uygulanmasında, madde hükmü açık olduğu halde, yönetici şirketlerin damga vergisini ödediği, bu durumun ise yönetici şirketlerde finansman sıkıntılarına ve ilgili vergi daireleri ile aralarında sorunlar yaşanmasına sebep olduğu anlaşılmıştır. Ancak, 4691 sayılı Kanunun 8inci maddesinde “Yönetici şirket, bu Kanunun uygulanması ile ilgili işlemlerde her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır.” hükmüne yer verildiği halde, Tasarıda, anılan hükmün “Yönetici şirket, bu Kanunun uygulanması ile ilgili olarak düzenlenen kâğıtlardan ve yapılan işlemlerden dolayı damga vergisi ve harçtan muaftır.” şeklinde değiştirilmesi öngörülmektedir.

Bir başka deyişle, damga vergisi muafiyeti açık hale getirmek istenirken, yönetici şirkete tanınan vergi muafiyetinin kapsamı daraltılmaktadır. Yani, Tasarı ile kendisine “bölgeye ait planlama ve projelendirmenin yapılması, gerekli alt yapı ve üst yapı hizmetleri ile Bölge için gerekli her türlü hizmetlerin yürütülmesi, Kuluçka Merkezi ve Teknoloji Transfer Ofislerinin kurulması” görevleri verilen yönetici şirket, doğrudan Kanunun uygulanmasına ilişkin olan bu görevlerine yönelik harcamalarda KDV ödemek zorunda kalacak, hizmet binası için emlak vergi ödeyecektir. Bu yükümlülükleri uzatmak mümkündür. Dolayısıyla, Tasarı ile yönetici şirkete tanınan vergisel teşvikler sadece 2023 yılına kadar uzatılan kurumlar vergisi istisnası ile herhangi bir süre tahdidi öngörülmeyen damga vergisi ve harç muafiyeti ile sınırlandırılmıştır. Kanımızca, bu husus, Tasarı ile teknoloji geliştirme bölgelerine getirilmesi amaçlanan teşviklerin özü ile çelişmektedir. Kanımızca, konunun bu yönüyle yeniden değerlendirilmesi ve Tasarı henüz yasalaşmamışken gerekli adımların atılması, sürekli olmasa dahi en azından bu teşviklerin de 2023 yılına kadar olmak kaydıyla bütün vergileri kapsayacak şekilde değiştirilmesi uygun olacaktır.

error: Content is protected !!
Scroll to Top